Elektriğin ne olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz ama bilimsel olarak kısaca elektronlar aracılığıyla transfer edilen enerji olarak tanımlayabiliriz. Şu anda tüketmekte olduğumuz neredeyse her şeyin elektrik enerjisi sayesinde üretiliyor olması da hayatımızda ne kadar önemli bir yer kapladığının göstergesi. Elektriğin tarih boyunca iki tür kullanımı olagelmiştir: İyi ve kötü. İyi tür kullanım olarak bir fabrikayı, tarlayı sulayacak sistemi, sıcak yaz günlerinde serinlemek için klimayı çalıştırmayı sayabiliriz. Kötü kullanım ise özellikle 70’li yıllarda yoğunlaşan kaba dayaktan teknolojik yöntemlere geçişi simgeleyen bir tür işkence tekniği olarak karşımıza çıkıyor. Çeşitli emniyet yapılarının faturalarına bakarsak bu türlü kullanımın neredeyse hiç kalmadığını sevinerek gözlemleyebiliriz.
Fatura ise satıcı firma tarafından alıcı adına düzenlenen, mal veya hizmetin satıldığının göstergesi bir belge olarak tarif ediliyor. Şu anda kullandığımız neredeyse her şeye ödeme yaptığımızı dikkate alırsak bu ödemeler karşılığında aldığımız faturaların da hayatımızda ne kadar önemli bir yer kapladığını tahmin edebiliriz. Üzerindeki bir matematik formülü karmaşıklığındaki sayılar ve arka sayfasındaki okunmayacak kadar küçük açıklamalar ve uyarılar, faturaların alamet-i farikasıdır diyebiliriz.
Kürtlere gelince, Kürtler büyük çoğunluğu Türkiye’de yaşayan, toplamda dört ülkeye bölünmüş bir halktır. Sayıları konusunda rivayet muhtelif ama en kötüsünden 20 milyondan bahsedilebilir. Hobileri arasında köylerini terk edip büyük kentlere yerleşmek, gecekondu yapmak, Türkçe’yi bozmak, dizilerde komedi unsuru olmak, caz konserinde kendi dillerinde şarkı söyleyip can sıkmak ve canları sıkıldıkça açık havaya çıkıp bir şeyleri protesto etmek ön plana çıkıyor. Bu kadar çok hobiyi nasıl yapıyorlar diye düşünmeyin, insan işsiz güçsüz olunca vakti bol oluyor.
Gelelim elektrik, fatura, Kürtlerin ilişkisine. Özellikle Taraf gazetesindeki demokratik özerklikle ilgili bir röportajın, içinde geçen ekonomik yapıya dair bir düzenlemeye ilişkin açıklamanın çarpıtılmasıyla elde edilen “vergi vermeyiz” başlığıyla sunulmasını müteakiben bu ilişki hayli olumsuz bir şekilde dillendirilmeye başlandı. Artan bir şekilde ulusalcısından milliyetçisine (aynı bunlar, evet) muhafazakârından faşistine, sosyal demokratından liberaline herkesin dilinde Kürtlerin elektrik faturası ödemediğine, amiyane tabirle kaçak elektrik kullandığına dair bir söylem pelesenk oldu. “Efendim, onlarda elektrik faturası ödemiyorlar” şeklinde sözcüklere dönüşen bu kanaat giderek toplumun önemli bir kesiminde fikr-i sabit haline geliyor.
Biraz istatistiklerden gidecek olursak:
İl
|
Tüketim
|
İl
|
Tüketim
| |
ADIYAMAN | 179 532 | ANKARA | 2 969 939 | |
AĞRI | 127 154 | İSTANBUL | 9 549 457 | |
BİNGÖL | 69 383 | İZMİR | 3 128 514 | |
BİTLİS | 93 637 | 15 647 909 | ||
DİYARBAKIR | 420 529 | |||
HAKKARİ | 49 211 | |||
KARS | 98 732 | |||
MALATYA | 294 075 | |||
MARDİN | 129 636 | |||
MUŞ | 88 279 | |||
SİİRT | 68 575 | |||
TUNCELİ | 29 366 | |||
Ş.URFA | 351 562 | |||
VAN | 271 841 | |||
BATMAN | 120 669 | |||
ŞIRNAK | 93 657 | |||
ARDAHAN | 38 473 | |||
IĞDIR | 54 402 | |||
2 578 715 |
Görüldüğü gibi Doğu ve Güneydoğu’daki 18 ilin toplam mesken (yani faturası ödenmemiş elektrik tüketiminin gerçekleştirildiği sektör) tüketimi, tek başına ülkenin başkenti Ankara’dan daha az, en büyük kent İstanbul’un ise 1/7’si oranında. “Vergilendirilmiş kazanç kutsaldır” gibi bir sözü düstur edinmiş devletimiz yanlış anlamasın, halkı vergi veya fatura ödemekten soğutmak gibi bir niyetim yok ama bu istatistiklere bakarsak “Kürtler, elektrik faturasını ödemiyor”un neredeyse bütçe açığını buna bağlayacak kadar abartılmasının anlamsız olduğu anlaşılıyor. Günde en az 3 kere uzun süreli elektrik kesintisinin yaşandığı Bölge’de, insanların ne kadar elektrik tüketebileceğini de varın siz hesaplayın.
Kaldı ki bu istatistikler kayıtlarda kayıp-kaçak oranı olarak vurgulanıyor. Kayıp-kaçak oranında ise ne kadarın kayıp, ne kadarın kaçak olduğunu anlamak mümkün değil. Kayıptan kastın kötü dağıtım ağları olduğunu söylememe bilmem gerek var mı? Yani bin bir çileyle ürettiğiniz elektrik, tüketilmesi için aracı olarak kullanılan kablolama sisteminin kötü olması nedeniyle daha başından havaya karışıyor. Tüm kötü hizmetlerin biriktiği Bölge’de elektrik dağıtım hizmeti için de farklı bir şey olmasını beklemiyordunuz değil mi? Ayrıca, memleketin tüm elektrik üretiminin 22.200 GwH’sini Bölge illerinden Diyarbakır, Elazığ ve Urfa’da kurulu Atatürk, Karakaya ve Keban barajları sağlamasına rağmen yine yukarıdaki istatistiklere bakacak olursak bunun yalnızca 2578 GwH’si Bölge’deki illerde tüketiliyor. Tüm kötü hizmetlerin biriktiği Bölge, bu kötü hizmetler için hayli cömert bir ödeme yapıyor gibi görünüyor.
Uzak Asya’dan gelip Akdeniz’e bir kısrak başı uzanan bu topraklar faşizm üretme konusunda hayli bereketli. Buna bir de fatura faşizmini eklemenin gereği yok. Madem öyle anlaşalım. Kürtlerin dili, kültürü, kimliği üzerindeki tüm baskılar kaldırılıp anayasal güvence altına alınsın, köylerinin ve kentlerinin ekonomik olarak ayağa kaldırılmasına planlı programlı bir şekilde destek verilsin bunun karşılığında elektrik faturası ödemeyen bir kavim olan Kürtlerden faturasını ödemeyen hâlâ olursa gereken ceza verilsin.
Ne dersiniz?
* İstatistikler: TEDAŞ (TEDAŞ, istatistiklerin sayfasını ya kaldırmış ya da değiştirmiş. Bulunca link güncellenecek)
2 yorum:
Ankara/İstanbul'daki kurum-kuruluş-fabrika-hastane-kamu hizmeti vs binaları ile doğu illerdeki bu yapıları mukayese edemeyiz. Belirtilen yapıları tüm ülke kullanmaktadır. Yani Ankara Hacettepe Hastahanesi'ne Adıyaman'dan da hasta gelebilir, İzmir'den de gelebilir. Yapılan mukayese yanlıştır. Belirttiğiniz toplam tüketimin içinde hane halkı ve kamu/özel bina (fabrika, hastane vs) tüketimleri dahildir. Doğu illerinin hane halkı toplam elektrik tüketimi ne kadardır ? Ve yüzde kaçı fatura ödemektedir? Aynı mukayese Ankara/İstanbul için de yapılmalıdır. İlaveten dünyanın hiç bir yerinde eğitim almayan ve belli bir konuda uzmanlığı olmayan kişilerin çok iyi işlerde çalıştığı görülmemiştir. Bu kişiler genellikle inşaatlarda amele olarak veya bu tarz emek gücü gerektiren işlerde çalışmak zorunda kalır. Sigortasız olmalarına gelince... Doğuda inşaat yapan müteahhitler/taşeronlar/taahhüt işleri yapanlar genelde oranın sermaye sahibi yerli halkıdır. Yani kobi olupta Antalya/Aydın/Eskişehir vs kökenli bir iş adamının Van, Mardin, Siirt vs illerde mesken/dükkan/bina vs inşaatinde bulunmamaktadır veya ticarete bu illerde girmemektedir. Herkez mümkün olduğunca çevresini bildiği yerde iş yapmayı tercih eder. Kendi memleketlisini sigortasız çalıştırorsa bu onun ayıbıdır. Bunu bildirmeyen veya denetlemeyen de aynı çekilde sorumludur.
Ayrica buyuk sehirlerdeki kacak elektrik kullananlarin da incelenmesi gerekiyor. Ya da elektrik parasi odeneyen (olmasi gereken) saygin vatandaslarin oranindan daha hizli bir analiz yapilabilir diye dusunuyorum.
Yorum Gönder